Kapadokya Güncesi - Ritm
Bu topraklara gelirken en büyük endişem hareketsizlikti. Cılkı çıkmış bir koşuşturmacanın karşısına konumlandırdığım bir hareketsizlik. Ve temel niyetlerimden birisi önyargıyla ataletle eşdeğer kılarak “her şeye rağmen” yeni bir yaşam formu oluşturan ruhlara ulaşmak, onların devingenliğini anlamaktı. Elbette buradan kendime, hedefime koyduğum akışkanlığıma yol bulacaktım. Fakat bu beklenti ve ön kabullerin berisinde gizli hareketsizliğimi göz önünde bulunduramadım. Bugünlerde bu nedenle “yaşam zehirlenmesi” dilime dolanıp duruyor. Malum çorbacılığıyla karaktere dönüşen dedemin, hayatının benim eriştiğim dönemindeki keyiflerinden başlıcası karşısına aldığı köyü öylece izlemekti. Bununla aynı doğrultuda sadece hakikat referansını bertaraf etmenin yetmeyeceği, bu kalıptan da vazgeçilmesi gerektiğini son senelerde ortaya koymuştum.
Şimdi önümde bir açmaz var; salınmak, sadece ve sadece salınmak ile amaca yönelik hareketlilik. Zihnim halen uslanmadan ikisi arasında pazarlıklara, kavramları söküp yeniden yaparak orta yol bulmalara girişiyor. Oysa en başta his ve düşünceyi kendime saklayarak paylaşmamanın mekanizmasına halen vakıf değilim. Yahut tersinden bir yaklaşımla “anlatmaya girişmek anlaşılma beklentisini nereye dek taşımalıdır?”. Salt salınmak zaten “değer” mekanizmasını alt üst edip gereksiz kılmaz mı? İçine girilen ve kendimizi bıraktığımız nehir misali akışın neresinde liman beklentisi, inşası olabilir ki? Acıktığında yenecek helvadan putlara tapmak, sadece günümüz yaşantısında değil götünü taştan ayırarak ovaya salınan insan hayatının açmazı değil mi?
Elimde bir mekanizma var; ol dediğimde kumanda hakimiyetim ölçüsünde şekilleniyor. Ama işte ona ol demeden, sadece oluşuna eşlik etmek ve hareketsizlik mesabesinde içe kapanmadan şekillenmek ne mümkün? Yoksa oluşum mu yaşamı zehirliyor ve hayatın kendisi beni bu şekilde bertaraf etme heveslisi oluyor?
Belki de en özetinde oksimoronca bir hal bendeki; cevap arayışıyla geldiğim bu diyarlara getirmemem gereken sorular var mı? Sormadan bu cevapları almam mümkün mü? Yoksa hiss-i badel vuku yine devreye girecek ve hikmetine ancak basra harap olduktan sonra mı erişeceğim? İşte “eyleyip gitmek” halen eteğime dolanıyor, arpa boyu yol alamıyorum. Ritmi tutturamamanın ötesinde, atonal diyarlara eremeden enstrüman elimde kalakalıyorum.
Cevabı olan beri gelsin dostlar.