25.01.2006

"bilinmezdim, bilinir olmak istedim"

artık cevabı bulmam gerekiyor.. ama çabamı engelleyen şey alacağım cevabın bir itikada ya da çembere bağlı olacak olması.. bense nerede duracağımı henüz kestiremiyorum ve sanırım bundan korkuyorum..

haftanın hesabı

berbat bir hafta.. bilinmezler ve sorumluluklar.. yetişmem gerekiyordu ve ben bir yerlere koşamamamın yorgunluğundaydım.. yine bir soruydu temelde ve her zamanki sorun; iyi de bana basit başkasına değilse nereye koymalı tüm söylenenleri.. "bilgeliğini ancak çileciliğine, kendini öznelliğinden duyduğu utanca borçlu bir bakış" yalan olmayacak mıydı..
haftanın koşturma ve yorgunluğu henüz bittiğinde, yine aynı odada, bu sefer farklı bir simadan geldi azarlama ve had bildiriş.. ama aynı zamanda "farkındayım" diyordu zd, hani her daim olmasa bile senin ne mal olduğunu sana anlatacak kadar tanıyorum seni.. rahatlatıcıydı kendime bile söylemeye çekindiklerimi duymak.. yerme tonunun altında biraz gayretle yakalanan "görünür" hale gelmenin verdiği-getirdiği rahatlık ve geride "yergisiz-vurgusuz ortaya koymayı" yakalama yetti de arttı bana.. sanki nice çabanın da karşılık bulmasıydı bu..
eski seslere-isimlere sığınma çabasını gölgeleyen "işler"; faturalar, kuyruklar vs.. ve beklenmedik bir anda yine eskilerden-kırmızı ışıkta yakalanılan aşina bir sima; asi.. barbarosta oturduk.. tefsir okurlarmış tk'la, eski çalışmalara mahalle de eklenmiş.. incir çekirdeğinde fırtına kopardık gerçi ama eskiden gelen iki nefesti işte.. "abi"likten sene, belki biraz da size geçtik anca..
taksim, yeni eskiyle sidik yarıştır, sosyalleşmek adına.. geri dön.. terk-i diyarda bir çınlama;
"demin geçtim yanından galatasaryda, kalabalıktınız yaklaşamadım. korktum biraz da. sonra özlediğimi farkettim, mümkün mü görüşmemiz?" 20.01.06 23.36 aa (kalabalık değildik oysa, öncesinde de.. ama evet öyle görünüyorduk)
bir kaç saatlik konuşma hatta yarı tirad, yılların değiştirmediği.. eldeki kar sadece mevkiye güvenir arttırmaktı, ötesi yoktu.. belki akşama inandığım gibi inanmam gerekirdi ama sanırım bende takat kalmamıştı..

hoş gelmiş askerimiz, ama benim ne işim vardı orada-o saatte hiç bir zaman "açılmaya" yanaşmamış insanın yanında.. hem de onu mahkum eder özveri görünümü altına saklanarak.. yıllardır olduğu gibi bedel ödesin, seni alkışlasın diye mi, belki de..

boş günler ve akşamında kin.. uzun bir telefon konuşması, sıkıcı bir tele-terapi havasında.. sanmam ki bu da işe yaramış olsun.. ne karşıya bir şey veren ne ruha dokunmayı başarabilen laf yığını sadece..

sonra yine sessizlik..
hep sessizlik..
her geçen günle daha sessiz, ama yeri dolmadan..
nereye kadar bilinmez; bakacağız artık..


bugün; girilecek sınav, komedi havasında-hazırlıksız ve hayatta ilk defa bu hisle; hacılara yetişmeye koşarken iki günü doldurmamış özverinin ilk taksitini talep..
çok fazla bir şey yok yani özlenip de kavuşulmuş kar dışında..


ve verilmesi gereken hesap; kıskançlık mı bu.. tamam haklılaştıracak dosyalar ekte mevcut ama neden bu haset neden bu çekememezlik.. sen kendin olmaktan utanmıyorsun ki, olsa olsa burdan prime gayret ediyorsun, sadece katman ve mevkini değiştirerek.. çileciliğini al da başına çal, sen kendini kandırıyorsun nasılsa.. hele tekrarlanmış "kendine çok yükleniyorsun"a hiç güvenme-sığınma, değilse yerin en başta burası olmazdı..

ve bu sabah biraz daha öldüm,
ölüme giderken gönlüm..
bilemedim-bilemem parçalanmış da yağan gönlüm müydü
yoksa ölümüm mü
yoksa ölüm mü
yoksa ölü mü
yoksa öl mü..

19.01.2006


pek yakında efendim..