29.08.2007

. . .

27 yaşımda ve elimde bir şey olmaksızın, ne üretmiş ne de yakınsak bir üretime sahip olmadan, üstüne beynimdekilere ve muhtemel potansiyellerime hiç mi hiç güvenemezken ilgi, alaka ve şefkate muhtaç köşemdeyim. Geçen şu son sene boyunca zihnimde kurduğum dünyanın an be an çöküşüne ve onun ‘gerçek dünya’yla nasıl da uyumsuz olduğuna şahit oldum. Son zamanlarda ise beni çevreleyen dünyada nasıl da hayatımı idame ettirecek güçten yoksun olduğumu idrakle. Velhasıl (reddetmiş, terkedilmiş, ulaşılmamış, hak etmemiş, anlayamamış yahut anlaşılamamış veya sırt çevirmiş … olmamı fark ettirmeyen bir) yapayalnızlık içerisinde bedenime ve zihnime küskün, umarsız köşemdeyim. Hem de sırtıma yapışmış ve ne gerekçelendirebildiğim ne de yok edebildiğim bir tembellik ve disiplinsizlikle. Olası çıkış yolları her ne kadar güçsüz ışıklarını salmaya devam etse de söz yine yeniden “bana” düşüyor ve tüm dış gerçeklik “artık yeter” dememi, silkinip üzerimden “ölü toprağı”nı atmamı bekliyor. Oysa beni durduran tekrardan oyuna dahil olduğumda başa dönmeyeceğimin garantisinin olmayışında. Öyle ya bir defa daha yıkılmayı ve enkazımın altında kalmayı hazmedebilir miyim? Bunu esenliğime zeval getirmeyecek ama yek diğer gerekçelendirmelerime de dokunmayacak açıklamalarımla gerekçelendirebilir miyim? Hem de hiç de uzakta olmayan tembellik belasını aşıp hedefime yönelmeyi başararak.
İşte yine sabah oluyor ve geceden kalma uyanığım. Ve elimde anca beni oyalayacak, yaraya şöylesi bir pansuman yapacak rahatlamayla güne başlamak üzereyim. Ama ya bu yıllar yılı operasyondan geçmemiş cerahatim? Bununla yaşamayı ve devam etmeyi mi öğrenmeliyim yoksa artık derim haline gelmiş bu kalıntılardan, kazıma ve canımı yakma pahasına bir müdahaleyle kurtulma hamlesine mi erişmeliyim?
İşin garibi hala “anlatınca rahatlamak” büyüsünün bu yokluk ve karanlık gayyasında bana ışık tutup umut verdirmesinde. Demek çözüm yahut en azından başlangıç anlatacak şeyler ve dinleyecek kimseler bulmada. Kim bilir belki bugün başarmaya başlayabilirim; aylarca umut ettiğim ama akşamını zor ettiğim günlerin aksine. Kendimi kandırmalıyım ki başarı yahut başarısızlık gizlenebilsin ve onulmaz eylem boy göstersin.
Fakat her şeye karşın bu yakamı bırakmayan “deyince oluş” bahsini “gözlerim kapansa da değişmeyen dış dünya” ile uyumlu hale getirmeyi başarmam lazım. Evet; nasıl olacak da hem her şeyin başlangıcı bende ve “haydin başlıyoruz” akdinde olacak ama bir o kadar da çocukça bir fanteziyle kendi gerçekliğime sığındığımda çevrenin de değişeceği illüzyonuna kapılmayacağım? Hem de önümde ve ardımdaki şunca lanet örneğe rağmen.
Belki de arzumdan, anlatma hevesimden çok kaçtığım yahut çattığım şeyi yatırmalıyım masaya. Değil mi ki bir “iddia” sahibiyim ve elimde her kapıyı açar, nehirleri yarar asaymışçasına onu yedeğimde tutuyorum o vakit bunun neleri açtığını değil neden ihtiyaç duyulduğunu bulmalı. Belki bu bir başlangıç olur; “salınmak” ve oyuna dahil olmak için.
Ah lanet olasıca “umut”, yine yakıştın yakama. Oysa ben daha ne yeterince “batabildim” ve batışın tadına varabildim ne de “sahip olduğum değer ve ederler olmaksızın ne denli bu mevkimi muhafaza edebilirim?”i temaşa edebildim.