2.05.2008

Şartlar

Nereye nasıl koyacağız bu şartları şaşırdım yahu. Tamam bir yerde onlardan bağımsızca esenliğimiz ve dirliğimiz. Değil mi ki onlara bağımlı ve mahkum olmak beraberinde gereksiz bir koşullanma ve şartlanmayı getiriyor. Ve dahası ancak ve ancak yaşanmışlıklar üzerine kurulabiliyor benliğimiz de bize yetmiyor da öte dünyaları istiyoruz, başkaca mümkünlükler peşine düşüyoruz. Ama işte bir o kadar da göbekten bağlıyız, kesilmemecesine, şartlara ve yaşananlara. Madem ancak onlardan hareketle ve onlarla yahut onlara karşın eyleyebiliyoruz nereye koyacağız memnuniyetsizliklerimizi? Ben nereye kadar ve nasıl değişebilirim ki değiştirebileyim şartlarımı? Teslim olmak mı? Aman duymamış olayım bu şartlara teslimiyeti. Hani ola ki kendime ve yaşamın bizzat kendisine olsa canım feda. Amma şartlara teslimiyetse eğer önerilen baştan söyleyeyim size; hiç sonu gelmez bu kale düşürmelerin ve siper geriletmelerinin.
İşte bir yerlerde varoluşa sirayet eder dile getirişler de olmalı ama. Anlatmanın ve anlamlandırmanın bizzat ve aslen şartları oluşturduğu ve inşaladığı. Ben hazır mıyım buna? Sanmam. Fakat işte muradım ancak bundan yana; lafza teslimiyetten ve onun götüreceği diyarlarda hükümranlığa rızadan. Gariptir, üç seneliğinden bir uğraşta bile dört, üç ve şimdilik iki ay fire verivermişim. Hem de sadece ay hesabında ve içerik tutmaksızın. E şimdi nerede kaldı yaşamadan yaşamak? Yaşamıyorsan ve “herkes en güzel atına binip gitmiş”se eğer ilahisinden değil ki bu takdir. Anca kaçınılmaz sonuç.
Hadi başa dönelim beraberce; tıpkı iflah olmaz bir aşığa duyulan sevgi gibi soralım şartlara sabahın kör vaktinde, gecenin ağrısı ve ayılmanın sızısıyla; “yahu ne yapacağım ben senle kuzum?”. Kim bilir ne onunla ne onsuz olmayan şartlar bahar esintisi yaşatıverir böylece yüreğimizde.

Anlamak Anlatmak

Tamam nihayetinde güzel özetliyorsun derdini; tam olarak anlam veremediğin bir şeylerin peşine düşmüş de onları izaha çabalamadasın. Ama kuzum önce anlamaktan ne anladığını de hele. Ve bir o kadar da ne menem bir şeyin peşinde olduğunu. Anlamadığın bir şeyleri anlatmaya çabalamanın zorluğundan dem vurma hiç. Zira baştan yok saymıyor musun denetlenmeyi ve izahatta ne denli yol aldığının belirlenmesini? Hani hak vermiyor değilim ne bir ilham yapısına ne de bir kulağına nağmeler fısıldayan yücesine sahip değilsin de geleni, geldiğince ve olabildiğince aktarmak telaşındasın.
Hadi bunları geçsek ve bir şekilde hesabını verebilsen o zaman anlatmak’la nasıl baş edeceksin sahi? Anlatılası birilerini bulmak kadar anlatılası addettiklerinin birer birer heba oluşu ve anlaşılmaması sende nelere yol açacak? Madem diyorsun ‘metanet sahibiyim ve dahası henüz anlamına vakıf olmadıklarımı aktarma çabasına teslimim’, lakin bu dirayet seni anlaşılamamakla baş başa bırakıverdiğinde ne yapacaksın? Kim bilir belki de bir türkü tutturmuş da ne melodiden ne de ezgiden bihaber mırıldandığının dinlenmeyişinden dertleniyorsundur? Hem de tam diline dolanmış türkünün tadına varman gerekirken.
E elbet bir de anlayana anladığı kadarıyla anlatmak var değil mi? Ama kuzum söylesene hele bir sen neredesin bu noktada? Hakikaten anlamaya istekli ve hazır mısın acaba? Yoksa dedelerden ve atalardan duyulup da kulaktan kulağa yayılmış bir büyülü nağmenin peşi sıra kendini kayalıklara atan denizcilerden misin? Gel otur da boş ver şimdilik berisini ve söyle hele; kendinden nasıl da bu denli emin olduğunu.
Demek burada da cevap zaten baştan verilmiş. Ve demek zaten sen kendinden eminlikle değil de tam tersine anlamadığını kendi içinde de olsa anlamlandırma ve mırıldanma ve böylelikle kim bilir anlatılası şeyleri dile dolama heyecanına yeniksin. Tamam, pes edip bundan sonrasında yoluna istediğince var git ben de isterim. Ama son kez olsun şu sana bir şeyleri izaha çalışır ihtiyarın sözlerine kulak ver de öyle yoluna koyul; “Behey nadan, bilmez misin ki daha kaç nisan geçecek ve baharlar yaza ve mevsimler mevsimlere kucak açacak da sen ancak mırıldanışının temposunu yakalarmışçasına olanlarla eğlenip kendi kuruntunla avunmaya devam edeceksin. Ve yazlar kışa, kışlar yaza dönerken sen ancak üşümen lazım yerde sıcaklayacak ve terlemen gerek yerde en sıtmasından titremelere gark olacaksın. Hani kendini bir nokta-i nazarda berceste kılmak için feda ededursan gene de iyi diyeceğim ama kuzum sen nadanlığından öte ahmaklıkla ve amaçsızca burada böylece duracaksın anlaşılan. Ve ağza çalınmış iki parmağından ballarla tadamadığın nicesinden küp küp lezzetlere ağıtlar yakarak kendini haklılaştırmaya çabalayacaksın.
Senden yana tek dileğim, istediğin esenliklere nasılı fark etmezcesine kavuş da en azından o şirret ve anlamsız sesin kulağımıza daha az duyulsun!”