Şartlar
Nereye nasıl koyacağız bu şartları şaşırdım yahu. Tamam bir yerde onlardan bağımsızca esenliğimiz ve dirliğimiz. Değil mi ki onlara bağımlı ve mahkum olmak beraberinde gereksiz bir koşullanma ve şartlanmayı getiriyor. Ve dahası ancak ve ancak yaşanmışlıklar üzerine kurulabiliyor benliğimiz de bize yetmiyor da öte dünyaları istiyoruz, başkaca mümkünlükler peşine düşüyoruz. Ama işte bir o kadar da göbekten bağlıyız, kesilmemecesine, şartlara ve yaşananlara. Madem ancak onlardan hareketle ve onlarla yahut onlara karşın eyleyebiliyoruz nereye koyacağız memnuniyetsizliklerimizi? Ben nereye kadar ve nasıl değişebilirim ki değiştirebileyim şartlarımı? Teslim olmak mı? Aman duymamış olayım bu şartlara teslimiyeti. Hani ola ki kendime ve yaşamın bizzat kendisine olsa canım feda. Amma şartlara teslimiyetse eğer önerilen baştan söyleyeyim size; hiç sonu gelmez bu kale düşürmelerin ve siper geriletmelerinin.
İşte bir yerlerde varoluşa sirayet eder dile getirişler de olmalı ama. Anlatmanın ve anlamlandırmanın bizzat ve aslen şartları oluşturduğu ve inşaladığı. Ben hazır mıyım buna? Sanmam. Fakat işte muradım ancak bundan yana; lafza teslimiyetten ve onun götüreceği diyarlarda hükümranlığa rızadan. Gariptir, üç seneliğinden bir uğraşta bile dört, üç ve şimdilik iki ay fire verivermişim. Hem de sadece ay hesabında ve içerik tutmaksızın. E şimdi nerede kaldı yaşamadan yaşamak? Yaşamıyorsan ve “herkes en güzel atına binip gitmiş”se eğer ilahisinden değil ki bu takdir. Anca kaçınılmaz sonuç.
Hadi başa dönelim beraberce; tıpkı iflah olmaz bir aşığa duyulan sevgi gibi soralım şartlara sabahın kör vaktinde, gecenin ağrısı ve ayılmanın sızısıyla; “yahu ne yapacağım ben senle kuzum?”. Kim bilir ne onunla ne onsuz olmayan şartlar bahar esintisi yaşatıverir böylece yüreğimizde.