1.02.2020

Oyuk I – Aidiyet, Köklenmek, Yuva

Ana torağımda, nesillerce akrabalarıma yuva olmuş diyarda 2 tane ziyaretgah var. Köye hakim 2 ayrı tepecikte haklarında değişik rivayetlerin olduğu 2 mezar. İşte onlardan birisinin altında bir oyuk var. Daha doğrusu nesillerdir varmış. Haliyle yörede herkes bilirmiş. Bilirmiş ama bana ancak kırklarımın arifesinde öğrenmek nasip oldu. Bahsini duymak bile beni heyecanlandırmaya yetti. Ertesinde zaten gün doğumunda tepeye çıkma planımız vardı. Ata toprağına yeniden gelmiş olmanın, hısım akrabayla görüşmenin, toprakla irtibata geçmenin hazzı yanında bir de hesapta olmayan böyle bir ihtimal belirmişti. Yatana değin karşılaştıklarıma hep oyuğu sordum, onlardan kendi hikayelerini dinledim. Sabah gün ışımadan Saydaplam ve Fazıla Teyzemle tepeye çıktık. Fonda henüz geçenlerde kaybettiğimiz dedemin favorisi Belkıs Akkale çalıyordu. Biz de bir yandan ışımaya başlayan günü, uyanan tabiatı gözümüzle, ayaklarımızla tadıyor bir yandan da hayattan, hayatlarımızdan, tecrübe ve hayallerimiz ışığında yaşamaktan dem vuruyorduk. Girişi bulması çok zor olmadı. Az eğilip yürünecek ufak bir tünel vardı. Uzun zamandır girilmediği için çalı çırpı yolu zorlaştırsa da rahat atılan on adım kadar sonrasında bir o kadar en ve boya sahip, iki metreye yakın tavanı olan bir alana çıkılıyordu. Bu tarz gerilimi sevmediğim için hızlıca bir giriş yapmıştım. Havanın hem fiziksel hem de ruhani değişimi, ilk kez burada bulunuyor olmamın muazzam tecrübesi soluğumu dengesizleştirmişti. Tünel sonrası erdiğim ferahlıkla beraber nefesim dengesini buldu. Gözlerim ışığa alıştı. Tünelin ucunda İhtiyar Erciyes rahatlamam için göz kırpıyordu. Ve işte ben içerideydim. Nesillerce burada öylece duran, bir zamanlar içerisinde akan suyun da bulunduğu mekandaydım. Henüz varlığından haberdar olmuş, fikriyle aradığımı bulduğumu hissetmiş ve içerisinde olmak arzusuyla kıvranmıştım. Ve şimdi buradaydım. Hayatımda yuvalanmanın, kök salmanın gayretine düştüğüm bu demde, özlemini çektiğim “tefekkür-ü mevt/ölümü düşünmek” tecrübesini yaşayacağım yerdeydim. “Git ve yaşa. Gelmen gereken zamanda zaten geri geleceksin.” cümleleri kulaklarımda, yüzün geri, bu sefer heyecan ve endişe yerine büyük bir huşu ve edeple çıktım. Yola, konuşmaya, seyretmeye ve doğanın kucağında 3 fani oluşumuzu hissederek yürümeye devam ettik. Gene de çocuklar gibi hayaller devşirdik, olsaları gönlümüzden kuş ettik. *** İşte böyle dostlar. Bu hayatta “ölmeden ölümü tadabileceğim”, "tefekkür-ü mevt" edebileceğim bir oyuğum var velhasıl. Biliyorum ki bir gün zihnen ve bedenen daha hazırlıklı olarak oraya döneceğim. Heybemde, gönlümde olanlar nispetinde belki yine bir beş on dakika kalırım, belki günlerce. Ama bir gün o oyuğa yeniden gideceğim..