5.07.2007

ideal

sanırım korku bir yanıyla, içte yaşanan bu bölünme yahut kişinin kendisine aldığı mesafe sonrasında, seyredilenin
verdiği yüzleşme korkusu olsa gerek. evet, kişinin kendini seyreylemeye başlaması ve yaptıklarını bir başkasının eylemi
ve hatta hislenişi misal takip etmeye başlaması gerilerde bir yerlerde, farkında olsun olmasın fark etmez bir şekilde,
gerçekleştirilen "ideal" hale getirmenin artık kaçınılmaz ağırlığının hissedilmesi olsa gerek.
öyle ya "yaşayan ben"in sığındığı o yılmaz kale böylesi bir seyirde artık önemini kaybedecek ve dahi atfedilen-vehmedilen
tüm değer ve ederler, ancak ve ancak o halleriyle, zavallıca, karşımızda yer alacaklar. ki bu şimdiye dek yaptıklarımızın, an itibariyle
üzerlerinde aidiyet ilanladıklarımızın ve bir o kadar da hayalini gelecek üzerinden kurduklarımızın birer birer yıkılması-dağılması
olacak. oysa o mesafe alıp seyreylediğimiz dışında bir yer bulamayışımızla bu yüzleşme ancak gereksiz bir aymayı beraberinde
getirebilir. hem de kişiyi bir yere taşımayacak, ancak "kişi"liğini sarsıp dağıtacak bir aymayı. belki de bu yüzden bunun
gereksizlik yahut kaçınılmazlığından kendimizi kurtarıp bu anın tadına varmaya çalışmaktan başkası elimizden gelmeyecek.
fakat daha ötelerde bir yerlerde, bu tecrübe ışığında kişi bir bölünmeyi ve iç çatışmasını da yaşamaya başlayacak ister istemez.
zira bir yanda "ideal" varlığını sürdürüp korumak isteyeni ve öte yanda da zemin çürüklüğüyle gelen güvençsiz binanın bir an
evvel boşaltılmasını talep edeni beliriverecek. hani tat çıkartmayı kaçınılmaz kılan da zaten bu çatışma; bulunulagelen noktadan
uzaklaşmayla artık orada barınamama ve taşınılabilecek bir mevki olmamasıyla mevcut durumu, vehametine rağmen kabullenip
ona sığınma çabası.
işin daha garibi ise, bu satırlar da ziyadesiyle dahil olmak üzere, böylesi bir tecrübenin (ki bunun kendiliğinden gelişi ve "kişi"yi
bir anda sarışı unutulmamalı) bunun aktarımını da sekteye uğratması. doğal gözlemin imkansızlığı misal tek kişilik bu seyir ve
kalakalış sonrası kimseye bir davetiye-bilet sunamamak ve bunun üzerinden iletişim kalesinden kovulmakla gelen bu sürgün
hayatında ancak uğranılan duraklarda, kısa süreli konaklanışın cesaret ve vurdumduymazlığıyla, hatta kişiyi sonuca
götüremeyişini sanki umursamıyormuşçasına davranarak ilginç hikayeler anlatan ama akabinde onun aymazlığını taklit edercesine
dinleyenleri-muhattapları tarafından gayet hızlıca unutulacak bir yolcu olmaktan başka seçeneğin kalmaması.
şahsım adına hakikaten güç kendimin, hani tüm varlık ve şunca yıl emeklerimi aktardığım eserimin üç kuruşa mezata çıkabilirliğini
görmek. zira benim için hislerimin ve hislenişlerimin öyle karşılıkları var ki ben onlara işaret etmeksizin salınışlarıyla bile bunları
hakediyorlar. oysa bu idealliklerinin farkına varışımla en nihayetinde "bir insan" olmaktan öteye geçebilmem mümkün değil.
yahut bir başka okumayla anın tadını çıkarmak dışında atfedeceğim hiç bir ederle idealine kendi hayatımı kurban ettiğim bu
yaşam yönelişlerinin karşılığı yok. zira vitrinin en can alıcı yerinde salınan ile deponun en kuytusunda unutulmuşun dahil oldukları
bütünü oluşturmaya katkılarının en alasından birer şekillenişten başkaca hiç bir farkları yok. tıpkı dağı oluşturanın zirve noktasındaki
taş yahut en derinlerde gizlenmiş değerlice maden veya metrelerce derinlerde damlayan sarkıt olmadı eteklerde dağılıp tozlaşmışın
olması gibi.
öyle ya şu yaşam arenasında hangi şekilleniş, yöneliş yahut iletişimin yek diğerinden atfedilenler-kaptırılanlar haricinde bir önemi
olabildi ki. işte bu yüzden hepsi önemli olmalı yahut hepsinden yüz çevirmeli. lakin ne "insan" heybesi ve duygusu beher karşılaşılan
yaşam parçacığını yedeğine alabilecek denli geniş ve muktedir ne de yüz çevirişlerle bu gemi yürüyebilir, akış sağlanabilir. işin
daha ve en kötüsü ise yıllardır süregelen uğraş ve isteğime rağmen bu durumun kimyasını, bir kaç sistem-yazı-terimleştirme vs.
dışında, usulünce açıklayamadığım gibi hayatın gündelik arenasında da hatrı sayılır mesafe katedemedim. yani tat alabilmek hala
gereğinden uzak benim için.

bu yüzden, kendime mesafe alışımın tadını çıkartabilmek adına yegane dileğim, acıkınca yenesi helvadan putlar misali tapınmaktan
ve varlığımı tümden adamaktan çekinmeyeceğim idealler peşinde koşacak denli akışa kapılabilmem. lakin bu akış, hele ki
kendisini akışa kaptırmak için heves edene öylesine zor ve işi ele-yüze bulaştırıcı ki. her halükarda tek kişilik seyirden
başkası yok elimde; umarım idealin doğruluğu kadar onu idealize edişim de usturuplu olur ve dahası-esası eşzamanlılık yakalanır.
fakat serde var olagelen bu "ideal"leştirme aktarılsa yaşam muhatabının gönlünü çelebilmek mümkün değil, aktarılmasa
samimice değil.





http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=10782050
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=10782017
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=7482791
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=8424411
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=8259926