Masal
İnanmakta kimi vakit kendimin bile zorlandığı bir masal anlatıyorum. Sonu nere varır, nereye bağlanır hiç bilmiyorum. Sığınabileceğim yegane şey zaten bu açık uçluluk ve bir de yine kendime inandırmakta zorlansam bile şairanelik. Nasıl bana yapıştığını bilmediğim ve yakamdan atmaya kalksam da başaramadığım biganelikle bezeli naifliğe sığınmış hem de. Tek bildiğim bir şeyler anlatmam gerekiyor ve inandırıcılığı baştan kaybettim. Göle çalınan mayanın tutma ihtimali bile elimde yokken kendimi öne sürdüğüm bir kumar bu belki de.
Hani bazı zevk de almıyor değilim bu masalı anlatmaktan ama dur durağı olmayan bu anlatışta insan masal anlattığını bilse bile bir gelenekten beslenmeyi olmadı bir gerçeklikten az da olsa pay almayı murat etmiyor değil. Oysa masal işte bu; ne inandırıcılığı bekleniyor ki anlatış devam ettiği müddet. Sonuçta bir yerlerde ve bir şekilde sihirli değneğiyle iyiliksever bir pericağız neden çıkmasın ki karşımıza? Yahut neden karşılaşılan yılmaz bir engel bir an cepte nicedir unutulmuş bir açarla yerle yeksan edilmesin ki? Buralara dek gelindiyse eğer, geliş yollarının hesabını vermeye bile gerek duymaksızın hatta, devamdan ve durumdan yana tüm endişeyi bertaraf edemez mi?
Sanki bir başka sorun da bu denli ben-merkezilik gibi. Eğer ki bir kimse masala bu denli kaptırdıysa kendini unutur elbet sağda-solda ne yaşandığını ve hatta kendisinin ne yaşadığını. Ama ya kuzum zaten bu merkeze kendini alış, merkeze alınışın komedisi değil miydi? Bu parodi oynandı oynanalı bir adım öteye gitmez sahnelemelerde, sahneye bir şekilde çıkmışın sahnede oluşunu ve rolünü yadırgamasından bahsetmiyor muyduk sahi biz? Fakat gene de yok olmuyor işte bir kimsenin, hem de istediği kadar iyi bir anlatıcı olsun, kendisini bu denli merkezileştirmesinden yana duyulan rahatsızlık. Hem de rahatsızlığıyla yahut anlattığı masalla havalisini belirleyen örnek burnumun dibindeyken.
Zira bir başka yerde verilemeyen hesap şu; vazgeçmek ve hatta yok saymak ve maalesef eğlenmek için ciddiye almak ve bir o kadar da alınmak gerekir. Bırakmak için bırakılandan önce bırakışı unutmak gerekir. Masalsılıktan bahsediliyorsa eğer ya o diyara hepten erişilmeli-girilmeli yahut gerçeklikle bağ koparılmayıp masal yerine hikaye anlatıcılığı seçilmeli. Üçüncü yoldan kasıt da belirlenip temcit pilavı misal yenemeden bir öğün sonrasına mide kazıntısıyla devrin önüne geçilmeli. Fakat doymak mümkün mü? Bu önüne geçilmez bir açlık mı hissedilen yoksa doyurulmamışlık mı? Ama ya iki türüyle yaşanan halin kaynağı aynıysa ve ayrımı imkansız kılıyorsa mayanın tutması misal?
Sonuç mu? Yine masal, yine başa dönüş: Belki de yegane sorun masal anlattığımın farkında olmamdır; kim bilebilir? Yahut belki de yegane kurtuluş?
Beklemedeyim velhasıl aç biilaç.